Dünyanın bu kadar
hızlı geliştiği, insanların daha uzun yaşayıp hızla çoğaldığı bilinçsizce
tüketimin arttığı bir dönemde, iki kuşak sonrasına balık bile yiyemeyecekleri
bir dünya armağan etmeye hazırlanırken, belki de tüketimin de dibine vurmuşken,
bir tarafta insanlar sürdürebilirlik diye yana yakıla, duyarsız ve farkındalıksız
diğer tarafı uyarmaya çalışırken, ve hatta bende bu tüketimin en yoğun
yapıldığı sektörün bir köşesinde tutunmaya çalışırken, MSA sayesinde bir demo
da Marc Bretillot ile tanışma şansı buldum.
'Yemek
yemek'
Hepimiz aslında
yemek yiyerek hayatta kalıyoruz. Bir de benim gibi yemek yemek için yaşayanlar
var aslında.
Marc' da öyle diyor: İki nedenle yemek yeriz, bir hayatımızı devam
ettirebilmek için, iki zevk almak için. İster istemez bu sektörün içinde daha
iyi nasıl tabak yaparım ve insanlara daha iyi nasıl bir deneyim yaşatırımı
düşünürken bu bencillik ve biraz da suçluluk duygusu, ortadan ikiye bölüyor beni.
Aslında dünyamız
ekolojik olarak hepimizi besleyebilecek bir potansiyeldeyken, bizim
açgözlülüğümüzü doyuramıyor. Ve sadece bir günde 2 milyon ekmek çöpe atılıyor,
buğday hızla bir lüks olma yolunda ilerliyorken, yarım ayva bir gün için insana
yeterli gelebilecekken, yemek yemek sadece bir zorunluluk mu olmalı yaşamımızı
sürdürebilmek için, yoksa duyarsızca tüketmeye devam etmeli mi?
Bu karmaşık
duygular içerisinde ikisinin ortası ılımlı(!) bir çözüm bulunamaz mı diye
kendimi sorgularken Marc beni harika ötesi bir tasarımla tanıştırıyor.
İsmi “Le Whaf”
Dışarıdan baktığınızda
biraz sci-fi gözüküyor, kim bilir belki biraz da “Breaking Bad” dizisinden
fırlamış bir meth lab’ı. Whaf (fiyatı 167 $) hidrodinamik kavitasyon tekniği
ile kokteyllerinizi bir buluta dönüştürüyor. Lezzet bir anda bir sisin
içerisine geçiyor.
Çeviriyi yaparken buharlaşma diyorum ve Marc hemen “hayır kesinlikle
buhar değil, bulut” “Nuage” diyor. Buluttan, “Whaf”ın içerisine koyduğunuz
likitin tadını tamamen alıyorsunuz. Fakat hiçbir kalori yok. Düşünün sadece 10
dk whaflamak 200 kalori (: Eğer
içerisine koyduğunuz likit alkol ise sadece tadını ve aromasını alıyorsunuz ama
alkolün hiçbir etkisini yaşamıyorsunuz.
Bilim adamı David
Edwards tarafından tasarlanmış ve mutfağa girmesi ise Marc Bretillot tarafından
sağlanmış. Verilen ultrasonik dalgalar ile piezoelektrik kristaller oluşuyor.
Aslında bu teknoloji daha çok ilaç sanayi ve akciğer ilaçları için
geliştirilmiş. Mutfağa uyarlama fikri ise daha ilginç bir deneyim imkanı sunmuş
bize. Bu buluş Einstein varilikten daha çok Willy Wonka vari olmuş.
Düşünün ki bir
balık akvaryumu, biraz karafımsı bir alet. İçinde bir sis bulutu, elinize ucu
kapalı bir pipet veriyorlar ve sadece kenarlarında delik olan bu pipetten
bulutu içinize çekiyorsunuz. Önce damağınızda bir kuruluk sonrasında bir bakıyorsunuz,
fümemsi bir tadı olan Tourbé viskisi, bütün aromalarını hissediyorsunuz ama
içmiyorsunuz. Pipetin ucunun tıkalı olmasının bir deneni var tabi ki, bu sayede
çektiğiniz bulut direkt boğazınıza gitmiyor, bütün damağınızda dolanıp
yayılabiliyor. Bu sayede aromaları daha iyi keşfetmemizi sağlıyor.
Dünya’nın en iyi
baristalarından bir tanesi “Whaf”ı denediğinde daha önce içtiği kahvedeki
alamadığı aromaları da bu bulutun içinde alabildiğini söylüyor.
En önemlisi bu
açgözlü gezegeni nasıl besleyeceğiz sorusuna ise belki küçük bir tiyo ile Marc
diyor ki “Whaf’ın içine koyduğumuz 500 ml viskiden 2000 kadeh çıkartabiliriz hem
de daha önce yakalayamadığımız tüm aromaları ile”. Belki biraz bencil biraz
duyarlı yemek yemeye ve yapmaya devam edebiliriz. Evet evet bir ışık var galiba
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder